Cem Uzan - Genç Parti

Bu sayfa Cem Uzan`ın haklılığını ispatlamak , kanıtlamak , gözler önüne sermek ve
Genç Parti`nin büyük kitlelere ulaşmasını sağlamak için yapılmıştır. (cem-uzan.org 2007)
2023 Vaatlerimiz Genç Parti Cem Uzan Davalar Genel Gençlik Kollari Kadın Kolları İlçe Teşkilatları İl Teşkilatları Eserler Söylemler Basın Projeler - Taahhütler Duyurular İmar Bankası Star Çeaş Kepez TMSF Telsim Adabank Petkim 4969 - 5020 Nolu Kanunlar Askerlik Siyasi Linç Geziler Mitingler Atatürk Videolar Ürdün Vatandaşlığı Fabrikalar - Ocaklar Milletvekili Adaylarımız Fransa Cumhurbaşkanlığı Adaylığı

''Yargı görevini yapmıyor''...

Emin ŞİRİN - eminsirin@haberx.com Başbakan Erdoğan uçakta açıklamalar yapmayı alışkanlık haline getirdi. Halep’e giderken uçaktaki gazetecilere “yargı görevini yapmıyor” demiş. Vallahi doğru söylüyorsun Tayyip Bey. Bak sana birkaç örnek daha hatırlatayım, Adalet Bakanına söyle onları da takip etsin. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sizin hakkınızda muhtelif tarihlerde suç duyurusunda bulundum. Liste uzun ama, sen aşağıda tekrar hatırlattığım bazı dosyaları takip etmekten başlarsan hiç de fena olmaz. Haaa, bu arada, Nokta Dergisi’ni kimin kurdurduğunu, finansmanını kimin sağladığını, belgelerin sahte olup olmadığını, Ankara’da bir mahallede imal edildiği söylenen bu belgelerin içini, pekiyi geçindiğiniz eski bir Genelkurmay Başkanının doldurup doldurmadığını da öğrenmiş oluruz. * Tarih: 17.03.2004 YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA Yüksek Makamınızın, AK Parti’nin Niğde’nin Ulukışla ilçesinde seçim minibüsünde yer alan “iktidarla el ele 84 yıllık karanlığa son” sloganı nedeniyle AK Parti hakkında soruşturma açtığınızı basından öğrenmiş bulunuyorum. Yüksek Makamınızın bu konuda gösterdiği hassasiyeti dikkate alarak önemli bir başka konuyu daha dikkatlerinize getirmek istiyorum: AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türk Milleti veya Türk Milliyetçiliği kavramları yerine, “Türkiyelilik bilinci” ve “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı bilinci” konularını ortaya çıkartmaktadır. İlişikteki belgeden de anlaşılacağı üzere, 03.09.2003 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde, Teke Tek Programında yaptığı konuşmaya istinaden, “Şimdi biz de bir defa Türkiye’de, Türkiyelilik bilincini en azından yakalamalıyız. Bunu bir de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinci ile zenginleştirmeliyiz. Bunu başarabilirsek inanıyorum ki önündeki bir çok engelleri rahatlıkla aşacaktır” demiştir. Hatırladığım kadarıyla Erbakan da, “Ne mutlu Türküm derseniz, birileri de ne mutlu Kürdüm deyiverir” demişti. Bu ifade de RP’nin kapatma sebeplerinden biri oldu. Buna benzer ifadeleri Recep Tayyip Erdoğan da seçim meydanlarında söylüyor. Makamınızın dikkatine getirmek ve görüş almak istediğim konu, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiyelilik” ifadesinin, Anayasanın başlangıç bölümünün birinci paragrafındaki, “Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı” ve Anayasanın 2. maddesindeki “Atatürk Milliyetçiliğine bağlı” ifadeleri ile ne kadar bağdaştığıdır? Eğer başdaşmıyor ise, Siyasi Partiler Kanunu’na göre, bir parti başkanının ısrarla ortaya attığı bu söylem herhangi bir netice doğurur mu? Atatürk Milliyetçiliği kavramı, Atatürk’ün kendi el yazısı ile Prof. Dr. A. Afetinan’ın Medeni Bilgiler Kitabı’nın 18 ila 25. sayfaları (ek’te) arasında bulabiliyoruz. Buradaki tarif, AK Parti Genel Başkanı’nın söylemlerine uymuyor. Ak Parti Genel Başkanı’nın söylemleri haricinde acaba, DEHAP ve HAKPAR partilerinin söylemleri de, Anayasanın değişemez maddesi olan 2. maddesindeki “Atatürk Milliyetçiliğine bağlı” ifadesi ile ne kadar birleşmektedir? Özellikle, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiyelilik” söyleminin anayasaya uygunluğu konusundaki görüşlerinizi tarafıma iletmenizi özellikle rica ederim.” * Tarih: 19.07.2004 YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA 17 Temmuz 2004 tarihli Hürriyet ve Zaman Gazetelerindeki haberlerden anlaşıldığına göre AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Türkü ve Kürdüyle, Lazı ve Çerkeziyle, Gürcüsü ve Abhazıyla ortak bir paydamız var. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız” ifadesini kullanmıştır. AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bütünüyle bu ifadesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni çeşitli halkların kurduğu, bu halkların birbirine düşme ihtimali olduğu tezi üzerine kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nde kurucu halklar yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nde sadece (Lozan Antlaşması’nın belirlediği azınlıklar hariç) Türk halkı vardır. Bu ifade Anayasamızın 66. maddesindeki, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesi ile çelişki içindedir. AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 02.09.2003 tarihli Teke Tek programında da, Türkiye’de “Türklük” kavramı yerine “Türkiyelilik” kavramının gelişmesi konusunda da, “Baktım ABD bütün koşanlar zenci. Fransa bütün koşanlar zenci. Bakıyorsunuz orada bir zenci-beyaz olayı var. Yılladır bu yaşanır fakat zenciler ABD’yi temsil ediyor. Onlar sadece Amerikalı, Amerikan ırkı değil ve başarı ile bitirdikten sonra, rekorları kırdıktan sonra bakıyorsunuz bayrağı alıyor, bu bayrak ile beraber kalkıyor, tur atıyor. Amerikalılık bilincini yakalamış. Şimdi biz de bir defa Türkiye’de, Türkiyelilik bilincini en azından yakalamalıyız. Bunu bir de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinciyle zenginleştirmeliyiz. Bunu başarabilirsek ben inanıyorum ki, önündeki bir çok engelleri rahatlıkla aşacaktır” ifadesini kullanmıştır. AK Parti Genel Başkanı’nın kullandığı bu ifade PKK ile işbirliğinden mahkum olmuş eski DEP milletvekillerinden Orhan Doğan’ın talebi ile aynıdır: “Etnik, dinsel ve bölgesel milliyetçiliği reddetmekte, milliyetçilikten beslenen siyaseti onaylamamakta ve Türkiyeli üst kimliğinde tanımlanacak anayasal vatandaşlığın özgür ve eşit yurttaş yaratacağına inanmakta ve buna destek vermektedir.” Keza, Recep Tayyip Erdoğan, Van’daki hadiselerden sonra, “Kürt kökenli Türk vatandaşları” veya “Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” ifadesini kullanmayan Vali Hikmet Tan’a herhangi bir hatırlatma yapmayıp, Anayasanın 66. maddesi kapsamında herhangi bir tecziyede de bulunmamıştır. AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan önce de 312 kapsamında mahkum olduğu bilinmektedir. Konunun Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu ve TCK’nın ilgili maddeleri kapsamında, Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Başkanı olduğu ve söylemlerinin partiyi bağladığı dikkate alınmak kaydıyla değerlendirilmesini arz ederim.” * Tarih: 17.11.2005 YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA “Bu yazımı ister 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, ister 3071 sayılı Dilekçe Hakkı Kanunu, isterse bir milletvekilinin konuyu değerlendirebilmek için Yargıtay Başsavcılığından görüş alma ihtiyacı olarak değerlendirip, tarafıma hukuki bir cevap vermenizi rica ederim. 17.11.2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde şu haber yer almıştır: “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AİHM’nin türban kararı ile ilgili olarak söz söyleme hakkının ‘din ulemasında’ olduğuna ilişkin açıklamaları Yargıtay Başsavcılığını harekete geçirdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, dün akşam saatlerinde Siyasi Partiler Bürosu Savcıları ile olağandışı bir toplantı yaptı”. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son sarfettiği sözler, “Bu kararlara şaşıyorum. Söz hakkı mahkemenin değil, din ulemasının. O dinin ulemasına sorarsın, bu konuda dinde gerçekten emredici bir hüküm var mı? Dinde hüküm varsa saygı duymak lazım. Ben diyorum ki, dinde bunun yeri vardır.” 1- AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bu söyleminin, Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi ve Fazilet Partisi’ni kapatma davalarındaki gerekçeli kararlarıyla karşılaştırıldığında, Anayasanın “giriş bölümü” ve 24. maddesindeki laiklik tarifine uygun olup olmadığı konusundaki görüşünüz nedir? Bağlayıcı içtihat haline gelen Anayasa Mahkemesi kararları ile karşılaştırıldığında durumu nedir? 2- Laik bir hukuk devletinde, dini ulemadan görüş alınarak mahkeme kararlarının bu görüşlere göre verilmesini istemek veya din ulemasının görüşlerinin bağımsız yargı kararlarının üzerinde olması gerektiğini savunmak mevcut Anayasamıza uygun mudur? 3- Siyasi Partiler Kanununa ve Anayasanın “odak” tarifine göre parti genel başkanının sözleri partiyi bağlamaz mı? 4- “Anayasanın değişmez ilkeleri ve Anayasa Mahkemesinin uyum gösteren içtihatları karşısında, kamusal kuruluşlarda, dinsel kaynaklı giysilerle eğitim veya görev yapılmasını savunan, bu savunmalarında ‘odak’ haline geldiği belirlenen, dini görüş ve uygulamaların mahkeme kararlarının üzerinde olduğunu savunan siyasi partiler hakkında kapatma davası açmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görevini ihmal etmiş durumda olabileceği” şeklindeki görüş hakkında ne düşünüyorsunuz?” * Tarih: 02.01.2006 YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, 17.03.2004, 19.07.2004, 11.08.2005, 17.08.2005, 21.11.2005 tarihlerinde başvuru yaparak, Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Türklük, Türkiyelilik, Alt Kimlik, Üst Kimlik” konularındaki muhtelif söylemlerinin, başta Anayasa’nın 66. maddesi olmak üzere, Başlangıç, 2., 3.,6. ve 82. maddelerine uygun olup olmadığının incelenmesini arz etmiştim. Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer, 31.12.2005 tarihinde yayınladığı “Yeni Yıl Mesajı”nda, alt kimlik tartışmaları ile ilgili olarak Anayasanın 66. maddesini hatırlatarak şu sözleri söylemiştir: “Anayasa, ‘Türk Devleti’ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesi ‘Türk’ sayan kuralıyla, birleştirici ve bütünleştirici bir ulusçuluk anlayışını benimsemiştir. Türk devletine yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması, Türk ulusunu oluşturan öğelerin etnik kimliklerinin yadsınması anlamına gelmemektedir. Tam tersine, etnik kökeni, dini ne olursa olsun tüm yurttaşların Türk ulusu olarak adlandırılması, yurttaşlar arasındaki eşitliğin sağlanması, ‘çoğunluk’ içinde bulunan çeşitli etnik kökenli yurttaşların ‘azınlık’ durumuna düşmesini önleme amacına yöneliktir. Anayasa’daki ‘Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk ulusunundur’ kuralı da ‘Türk ulusu’ kavramının, çoğunluk-azınlık ya da din ve ırk ayrımı yapılmadan yurttaşların tümünü kapsadığını göstermektedir.” Basından öğrenildiğine göre AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da kendisine bu beyanları değerlendirilmesi istendiğinde, “Her zaman söylüyoruz, bizi birbirimize bağlayan üst bağ nedir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bitti… Bunu her zaman söylüyorum, birileri anlamak istemiyor. Anlamayan anlamayabilir. Benim söylediğim, Anayasanın gerçeğidir, gereğidir. Bunu söylüyorum ve Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında bütünleştik olay bu” şeklinde bir değerlendirme yaparak ısrarlı bir şekilde Anayasanın 66. maddesini tanımadığını ortaya koymuştur. Gereğini saygılarımla arz ederim.” * Tarih: 07.04.2006 YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA “07.04.2006 tarihli Akşam Gazetesindeki habere göre Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 05.04.2006 Çarşamba akşamı başlayan ve 06.04.2006 Perşembe sabanının ilk saatlerinde de süren Kanal 7 televizyonunda yayınlanan “Sözün Özü” programında şu sözleri sarf etmiştir: “Partimizin kırmızı çizgilerinin başında etnik milliyetçiliğe karşı çıkmak var. 'Türkiyeliyim' demek bize bir kayıp mı getiriyor. 'Ama bunu şunlar kullanıyor'. Canım onlar kullanabilir. ABD vatandaşı gelir sorarsınız 'Amerikalıyım' der. 'Fransızım' der, 'Almanyalıyım' der. Yani, bu dendiği zaman farklı bir şeye mi kayıyor? Aynı kavramı farklı zihniyette olan kimseler de kullanabilir. Patent hakkı ona aittir diye bir şey yok. Kaldı ki 780 bin kilometrekare içinde yaşayan her insan kendini Türkiyeliyim diye anlatır. Gocunmayan da 'Ben Türküm' der.” Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 04.04.2006 Salı günü Partisinin TBMM’deki Grup Toplantısında yaptığı konuşmada da, “Biz Van’ın Bahçesaray’ında kim yaşıyor diye sormadık ki… Kürt mü yaşıyor, Türk mü yaşıyor… Bizim öyle bir problemimiz yok. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan herkes bu ülkede bizim için aynıdır.” Tayyip Erdoğan, “gocunmayan da ben Türk’üm der.” derken Türklüğü ancak gocunmayanların kullanabileceği bir kimlik olarak görmüş ve Anayasanın 66. maddesini açıkça ihlal etmiştir. Recep Tayyip Erdoğan’ın savunduğu “TC Vatandaşlığı üst kimliği” ve “Türkiyelilik üst kimlikleri” de Anayasanın başta 66. maddesi olmak üzere bir çok maddesinin ihlali niteliğindedir. Aynı konuda Başsavcılığınıza yazmış olduğum 17.03.2004, 19.07.2004, 17.08.2005, 11.08.2005, 21.11.2005, 02.01.2006 tarihli yazılarıma ilaveten, bu mektubumun da AK Parti hakkında kapatma davası açılması gerektiği görüşümle beraber, ihbar niteliğinde kabul edilmesini ve gereğinin yapılmasını arz ederim.” * ADALET BAKANLIĞINA Tarih: 28.08.2006 “TMSF tarafından düzenlenen ödemeye çağrı mektubuyla ilgili olarak, Cem Cengiz Uzan’a, İstanbul 4. İdare Mahkemesi tarafından 2004/2994 E ve ödeme emri ile ilgili olarak da İstanbul 2. İdare Mahkemesi tarafından 2004/1594 E sayılı dosya ile iki dava açılmış ve bu davalar devam etmektedir. Ödeme Emri dosyasıyla ilgili olarak 16.11.2005 tarihinde duruşma yapılmış, Mahkeme TMSF’den Cem Uzan’ın İmar Bankası ile ilgili olarak hakkında açılmış bir dava olup olmadığı ve kendisine aktarılan bir kaynak olup olmadığının somut belgelerini isteyen bir ara kararı almıştır. Ancak halen her iki dosyada da karar verilmemiştir. TMSF; ödeme emrinin geçerli olduğu düşüncesiyle Cem Cengiz Uzan’ın mallarını İmar Bankası’nın TMSF’ye olan borcu karşılığında satmaktadır. Yukarıda sözü edilen davanın ise, Cem Cengiz Uzan lehine sonuçlanması halinde TMSF’nin yaptığı bütün bu satışların iptal edilmesi ve/veya tazminat ödenmesi durumuyla karşı karşıya kalınacaktır. Yurtdışında yabancı ortakların açabilecekleri bazı davalar Türk kanunlarının malların iade edilmemesi konusundaki hükümleriyle ters düşebilecek, hatta üstüne çıkabilecek veya satılan şirketleri geri iadesini sağlayabilecektir. 1- İstanbul 2. İdare Mahkemesinde görülen 2004/1594 E Sayılı dosyanın mahkeme süreci makul bir zaman takvimine uygun olarak işlemekte midir? 2- Mahkeme süresinin bu derece uzar görünmesi adil yargılanma ve mahkemelerin en kısa zamanda bitirilmesi prensibine uygun mudur? 3- Durum Bakanlığınız müfettişlerince tetkik ettirilecek midir?”

06 04 2007